Ahir zamanda genç olmak, bir bakıma, her şeyin maddeye
indirgendiği bir çağda, maddenin olanca ağırlığı ve duygusuzluğu ile üzerine
çöktüğü bir karabasan yaşamaktı. Lisede yahut üniversitede okuyan yahut şu veya
bu işyerinde çalışan veyahut çalışacağı iş arayan bir genç, genç olarak
heveslerin ve heyecanın zirveye tırmandığı bir süreci yaşarken, her gün bir üst
modeli çıkan arabaların metalik ağırlığı altında eziliyordu meselâ. İnsanların araba
modeli, gömlek markası ve beden ölçüsü ile değerlendirildiği bir zamandı
yaşanan.
Gençliği cinselliğe, genç kızlığı sarı saçlı beyaz tenli
1.70’lik manken görüntüsüne, delikanlılığı ise asgari 1.75’lik atletik bedene
ve spor arabaya indirgeyen hakim anlayışın yol açtığı sorunların her biri,
başlıbaşına bir inceleme konusuydu. O sorunların her biri, dünyanın her yerinde
her gün binlerce, yüzbinlerce, hatta milyonlarca genci mutsuz ediyor; binlerce,
yüzbinlerce aileyi kavga, öfke ve gözyaşı içinde mutsuzluğa sevk ediyordu.
Babası kendisine Reebok ayakkabı alamadı diye intihara yeltenen gençlerin
olduğu bir dünyadaydık da, bu dünyanın bir ayakkabıyı uğrunda intihara teşebbüs
edilecek hale nasıl getirdiğini analiz edebilmiş miydik?
Oysa, birilerine kalsa, liseli Neşe’nin sorunu ‘kepek
sorunu’ndan ibaretti. Filan şampuan üç artı bir formülüyle bu sorunu çözerdi.
Genç dediğin, bir cep telefonuyla özgür olur, bir şişe kola’yla kolayca
özgürlüğün tadını bulur, karşısındaki insana değil, arabasına veyahut blucinine
aşık olurdu!
Bırakalım ötesini; sadece bu örnekler dahi, ahir zamanda
genç olmanın zorluğunu ilk elden bildiren işaretlerdi.
Bütün bir toplumun şirkten yana durduğu bir zamanda hidayet
üzere kalabilmiş Ashab-ı Kehf’in tamamının genç olması bir tesadüf müydü?
Yoksa, şartlar ne kadar ağır, küfür, şirk ve şehevât ne kadar baskın olursa
olsun, bunların üstesinden gelerek hakikati bulmanın imkânına, ve bu imkâna en
yakın olanın herşeye rağmen gençler olduğuna dair bir ders, iz, işaret veya
telmih yok muydu bu sûrede?
Evet, vardı. İçtenlikle ve ısrarla aramayı sürdüren bir
gencin en ümitsiz şartlarda dahi aradığını bulabileceğine dair bir ders, bu
sûrede kesinkes vardı. Hem, Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) Deccal fitnesine karşı
ümmetine bu sûreyi tavsiye buyurmasının elbette bir anlamı ve hikmeti
olmalıydı.
Bu ülkede, üzerine kapı kilitlense, kendisine deli muamelesi
yapılsa dahi namazından vazgeçmeyen; ulaşabildiği ve ancak gizlice okuyabildiği
kitaplar saklandığı yerlerden bulunup yakılsa dahi iman yolunda yolculuğunu
sürdürebilen genç erkekler; üniversite kapısında binbir mihnetle yüzyüze
kalabileceğini bildiği ve ailesinde tek bir mesture olmadığı halde Rabbinin
rızasını gözeterek örtünebilen genç kızlar bulunuyor.
Ahir zamanda genç olmak zor, biliyorum. Ahir zamanda mü’min
genç olmanın daha kolay olmadığını da biliyorum. Ama doğuda batıda yaşanıp nazarımıza
ilişen böylesi milyonlarca örnek, bize ‘zor’ olanın ‘imkânsız’ da olmadığını
açıkça gösteriyor.
Bin türlü engeli aşıp hakikati bulabilmiş her bir gence,
‘ahirzaman evliyası’ gözüyle bakalım istiyorum.
Zira, ahir zamanda genç olmak, ateşler içinde olmaktır. Ahir
zamanda mü’min genç olmak, ateşler içinde yanmamaktır.
Ahirzamanda mü’min genç, ateşler içinde İbrahim misalidir
açıkçası.
Firavun sarayındaki Musa, çağın Züleyha’ları karşısında
Yusuf misalidir.
Ve, ateşler içinde İbrahim’i yakmayan, Firavun sarayında
Musa’yı saptırmayan,
Züleyha karşısında Yusuf’u kandırmayan sırra erildiğinde,
ahir zamanda mü’min genç olmanın yolu elbette görülecektir.